Yusuf Özkan
İnsan hakları kuruluşları, Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında 2016’da imzalanan Mültecilerin Geri Kabulü Anlaşması nedeniyle Hollanda devleti aleyhine dava açtı.
Dava dilekçesinde, Hollanda’nın AB Dönem Başkanlığı sırasında Türkiye ile yapılan anlaşma nedeniyle, on binlerce sığınmacının Yunan adalarındaki kamplarda korkunç koşullar altında mahsur kaldığı savunuldu.
Uluslararası örgütler, anlaşmayı imzalayan AB üyesi ülkeleri de, “mülteci korumasını Türkiye’ye yaptırarak, uluslararası hukuk kapsamındaki sorumluluklarından kurtulmaya çalışmakla” suçluyor.
Hollanda hükümeti, sivil toplum kuruluşlarının suçlamaları üzerine geçen yol Eylül ayında, Türkiye ile imzalanan anlaşmaya ilişkin sorumluluk kabul etmediğini açıklamıştı.
Bunun üzerine üç insan hakları örgütü, konuyu yargıya taşımaya karar verdi.
Dava, Uluslararası Af Örgütü, Tekne Mültecileri Vakfı ve Uluslararası Çocuk Savunma Örgütü (DCI) tarafından açıldı.
Dava şu gerekçelere dayandırıldı:
- Hollanda devleti, AB-Türkiye anlaşmasını hazırlayarak, onaylayarak ve uygulayarak hukuka aykırı davrandı.
- Hollanda bunu yaparak insanlık dışı bir durumun oluşmasına katkıda bulundu.
- Birçok güvenilir uyarı göz ardı edildi. Kamplardaki insan hakları ihlalleriyle mücadeleye yönelik hiçbir çözüm bulunamadı.
- Hollanda hükümeti, insanların adalardan Yunanistan anakarasına nakledilmesine karşı çıktı.
Davacı kuruluşlar göre, Hollanda, AB Dönem Başkanı sıfatıyla imzaladığı anlaşma nedeniyle uluslararası yasalar ve AB mevzuatını ihlal etti.
Bu nedenle Yunan adalarında yıllardır yaşanan insanlık dışı koşullardan Hollanda devleti sorumlu tutuluyor.
Hollanda’nın, zararlı sonuçlarını bile bile binlerce insan ve çocuk için affedilemez sonuçlar doğuracak bir anlaşmayı imzaladığını belirten üç örgüte göre, bu süreç, küresel mülteci koruma sistemini baltaladı ve buna benzer daha fazla anlaşma için tehlikeli bir örnek haline geldi.
Dava dilekçesinde Türkiye’nin anlaşma kapsamında, sığınmacıların Avrupa’ya gitmesini engelleyecek tedbirleri alma sözü verdiği anımsatıldı.
Bunun karşılığında AB tarafından, Türkiye’de kalan mültecileri desteklemek amacıyla 2016’da 6 milyar euro, 2021 yılında da 3 milyar euro kaynak aktarıldığına işaret edildi.
Anlaşmanın imzalanmasından kısa bir süre sonra, Yunan adalarındaki durumun kontrolden çıktığını vurgulayan örgütlere göre, Midilli’de 2 bin 800 kişilik bir kampta 20 binden fazla kişi barındırıldı.
Sığınmacılar, yiyecek, barınak, tıbbi ve sıhhi eksiklikler bulunan, güvensiz ve pis kamplarda kalmaya zorlandı.
‘Açık göstergeler görmezden gelindi’
Anlaşmadan 8 yıl sonra, koşulların çok az değiştiğini ve kampların, gözaltı koşullarının geçerli olduğu, sıkı güvenlik önlemlerine sahip kapalı merkezlere dönüştürüldüğünü dile getiren örgütler,
İnsan ve çocuk hakları ihlallerine ilişkin raporlara rağmen Hollanda’nın anlaşmayı desteklemeye devam ettiğini vurguluyor.
Davacı kuruluşlara göre, belgeler, Hollanda hükümetinin, Yunanistan’ın sığınma ve kabul sistemindeki ciddi eksikliklerin farkında olmasına rağmen, anlaşmayı mümkün olduğu kadar çabuk hayata geçirmekte ısrar ettiğini gösteriyor.
Örgütlere göre, Hollanda hükümeti, Türkiye’nin anlaşmayı imzalarken “AB’nin güvenli üçüncü ülkelere dayattığı şartları yerine getiremeyeceğine dair açık göstergeleri” görmezden geldi.
Davacı kuruluşlar, Hollanda’nın anlaşmanın sonuçlarından doğan sorumluluğunu üstlenmesini ve insan hakları ihlallerine son verilmesi için gerekli çabayı göstermesini istiyor.
AB ile Türkiye arasında 18 Mart 2016’da imzalanan anlaşma, Türkiye’den Yunanistan’a yönelen yasa dışı kitlesel göçe son vermeyi amaçlıyordu.
Anlaşma, Avrupa’ya yönelik sığınmacı akınının önlenmesi için düzensiz olarak Yunanistan’a geçen göçmenlerin Türkiye’ye geri gönderilmesini de öngörüyor.
Uluslararası Af Örgütü Hollanda Genel Müdürü Dagmar Oudshoorn, “AB ülkeleri ile Türkiye arasındaki bu felaket anlaşmanın bir sonucu olarak, on binlerce sığınmacı Yunan adalarında, kamplarda ve kapalı kabul merkezlerinde korkunç koşullar altında mahsur kaldı” dedi.
Tekne Mültecileri Vakfı Müdürü Esther Vonk da, Midilli’deki kliniklerinde her gün, insanların tarif edilemez acılarına tanıklık ettiklerini belirterek, “AB-Türkiye anlaşmasının gelecekteki göç anlaşmaları için bir plan olarak kullanılmasının önüne geçmeliyiz. Bu tür anlaşmalar bir daha asla yapılmamalı” diye konuştu.